Sergi, geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet'in sıradışı simalarından Arif Hikmet Koyunoğlu’nu, 1900’lerden başlayarak özellikle 1920’li–1930’lu yıllarda çektiği fotoğraflar eşliğinde anlatıyor. Mimarın kişisel ve meslekî yaşamından kesitler aktaran fotoğraflar, Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ndeki öğrencilik yıllarından Erzurum’daki askerlik dönemine, aile hayatı ve Yeraltı Fotoğrafhanesi’ndeki işlerinden Ankara, İstanbul, Bursa, Nevşehir, Kırşehir gibi kentlerin manzaraları, mimarileri ve insanlarına uzanan bir çeşitlilik barındırıyor.
Köklü bir Osmanlı ailesinden gelen Arif Hikmet Koyunoğlu, eğitimini İstanbul’da, Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nde fasılalarla tamamladı. Yüksek Osmanlı kültüründe yetişmiş, genç cumhuriyeti savaşlardan çıkıp kucaklamış gençlerden biriydi. Yeni rejimin ilk anıtsal binalarını inşa eden mimar olarak tanındı. Geleneksel Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı mimarisinden esinlenen, zamanla ulusal kimlik arayışı ve modernleşmeyi de gözler önüne seren eserler verdi. Ankara’daki Türk Ocağı Binası ve Etnografya Müzesi en tanınan yapıları oldu.
Aynı zamanda büyük bir maceraperestti. Yetenekli bir sanatkâr, atılgan bir asker, kabına sığmayan bir sporcu ve uyanık bir seferîydi. 89 yıllık hayatında galericilikten nakliyeciliğe 31 ayrı meslek icra etti. Sevecen bir aile babası oldu. Yaşamayı, çalışmayı ve eğlenmeyi çok sevdi. Hiçbir iş elinden kurtulmadı, modern zamanların her anlamda mimarı ve kahramanıydı. Yanından ayırmadığı fotoğraf makinesiyle imparatorluğun son demlerini, yanıp tutuşan Balkanlar’ı, kaybedilen eyaletleri, mülteci kamplarını gezdi. İşgal İstanbul’unu, sınır bölgelerindeki uzak Anadolu köylerini, bu toprakların kültür mirasını, yüzlerini ve gelecekteki suretini kaydetti.